Ortadoğu’da Kürt sorunu, konuşulanların ötesinde bir
sorundur. Kimsenin güç yetiremediği; ezip bir kalıba sokamadığı, bir
süre için soktuğu kalıpta uzun süre tutamadığı karmaşık bir sorundur.
Ortadoğu’nun kalp kapakçıklarını tutan Kürtler, her şeye rağmen
yükselişe geçmiş bir halktır.
Fütuhat ve savaş yorgunu Türklerin; Kürdün, aynı zamanda kanadını
kırmış olmakla kendi güvenliğini tüketmiş olan Türk devletinin
ayaklarına dolanmış dörtlü sömürge zincirinden kurtulma takati
yoktur. Olanağı yoktur. Bu takatsizlikten dolayıdır ki, Türk asker
ve sivil yöneticileri Kürt sorunu karşısında bir an önce emekli
olmanın peşindedirler. Bundan başka çareleri yoktur.
Araplar ve İranlılar din ve mezhep çatışmalarının yorgunudurlar.
Daha birkaç yüz yıl öncesine kadar imparatorluklar kurmuş olan bu
güçlerin çağdaş dünya karşısında yükselme şansları sıfırdır.
Ne kadar kullanılmış olursa olsun, Kürtler bakir bir halktır.
Arayış halindedir. Özgürlük konusunda aç, iktidar paylaşımı
konusunda isteklidir. Bu nedenle hep isyan etmiş, fakat kendi iç
ihanetleri yüzünden hep yenilmiştir. Kürtlerin düşmanlarının
herkesten daha alçak olduğu söylemi, büyük bir yalandır. Bütün
sömürge ulusların düşmanları alçaktır. Düşmanın gaddar ve aşırı
alçak olması bir ulusun yenilmesi için gerçekçi bir neden değildir.
Kürtlerin yenilgisi kendi içinden gelmektedir, iç ihanet Kürtlerde
direnişten daha güçlü bir yaşam tarzıdır.
Kürt ulusunun tek maddelik ulusal hukuku yoktur. Kürt ulusunun
dörtlü sömürgecilikle ilişkilerini sağlayan hakim sınıfları küçüktür,
elli gönüllüdür; korkak, çıkarcı ve yalancıdır.
İşbirliği yaptığı sömürge devletlerden kendi çocuklarının
anadilini istemeyecek kadar hayat dışı, aslını itiraf edemeyecek
kadar korkak, bir maaşa teslim olacak kadar düşkündür.
Bu düşkünlük, isyanlara kalkmış milyonlarca Kürdün kanlı ölü
gömleğinin dağılmış hane kapılarına asılmasının başlıca nedeni
olmuştur.
Buna sahtekarca, “barış, kardeşlik ve bir arada yaşama” adı
verilmiştir.
Kürt asıllı sömürgeci uşakların, kökleri kurutulmuş Kürdistan
evlatlarının kanlı feryatları üzerine oturttukları aşağılık
yaşamları; Türk, Fars ve Arap sömürgeciliğinin Kürdistan’ın en büyük
iç kurumları halini almasını sağlamıştır.
Kürt ulusunun hakları için mücadele edenlere “terörist”, her gün
Kürdistan’nın ciğerlerini söken davranışların sahiplerine
“mehmetçik” denmesi bunlar sayesindedir.
Fakat Kürdistan’nın dört parçasını kasıp kavuracak dipten bir
dalganın gelişi duyulmaktadır. Siyaseti sabahtan akşama kadar
birbirinin dedikodusu haline getiren kocaman adamlara inat ana dili
yasak Kürt çocukları, bir ilki gerçekleştirmiş, Türk sömürgeci
okullarını boykot etmişlerdir.
Bu çocukların sayısının kaç olduğu hiç önemli değildir. Bu
çocukların kaç okulda bu tavrı sergilediklerinin hesabını tutmak çok
anlamsızdır. Kürtlük, Kürt çocuklarının filiz omuzlarına
yaslanacaksa, oradan mutlaka özgür bir Kürdistan çıkacaktır.
Geçmiş ölü tecrübeleriyle birlikte Kürtler 30 senedir dişe diş
bir mücadele sürdürmektedirler. 30 yıl, kurtuluş yolunun netleşmesi
açısından yeterli bir süreydi aslında. Fakat Kürtler ve siyasetleri
hep zor olanı, illegal olanı, abartılı olanı seçtiler. Daha sonra da
taleplerini en alt seviyeye çekmekle de psikolojik üstünlüklerini
Kürdistan’da ayakları titreyen sömürgeci kurumlara kaptırdılar.
Kürdistan’da yasa dışı olması gereken telaşlı sömürgeci kurumları
tedirgin etmesini bilmediler. Asıllarına ve köklerine küfür ettiren
sömürgeci eğitim sisteminin bir an önce ortadan kaldırılması gereken
kokmuş bir ceset olduğunun ya ayrımına varmadılar ya da gerekeni
yapmadılar. Bebekten katil yetiştiren bu okullara çocuk göndermeyi
eğitim saydılar.
Bu okullardan mezun olmuş milyonlarca asker, özel tim elemanı ve
katilin ortalıktaki varlığını görmezlikten geldiler.
Kanuni Sultan Süleyman’ın bundan 500 sene önce ismiyle övündüğü,
ilk meclisine milletvekillerinin ismini vererek girdikleri Kürdistan
ülkesi bu eğitim sonunda “bölge”, halkı da “bölge halkı” olarak
adlandırıldı.
“Bölge” ve “ Bölge halkı” kavramı artık meclisteki Kürt
siyasetçilerin dilinden, sömürgecilik baskısı altındaki Kürt
gazetelerinin satırlarından düşmez oldu.
Fakat
çağrısı sunucu Kürt çocukları, sömürgeci uşaklar ve egemen Türk
ırkçılığının ortaklaşa tertiplediği bu aşağılık eğitim sistemine
karşı itirazlarını bildirdi.
Demek ki, sömürgeciliğe karşı mücadelenin her zaman çok kanlı,
çok çetrefili, çok siyasi olması gerekmiyormuş. Bir Kürt çocuğunun
bazen sınıfta öğretmen ve müdüre karşı ana dilini istemesi
sömürgeciliğin tüylerini ürpertmeye yetiyormuş.
Demek ki, Kürt milletvekili olmak için çok okumak ve entelektüel
kıvraklığa sahip olmak gerekmiyormuş. Oğullarını ve kızlarını
Kürdistan mücadelesine adamış ak yazmalı bir ev hanımının meclis
kürsüsüne çıkıp “artık ana dili yasak çocuklar doğurmak istemiyoruz”
demesi, sömürgeci barbarlığa verilmiş en net ve entelektüel halk
cevabı oluyormuş.
Çoğu zaman üzerinde kıyametler koparılan altı boş siyasal
demeçlerin ve kocam adam dedikodularının birkaç yıl içinde bir
değeri kalmıyor.
Yetmiş yıl dünyanın yarısına hükmeden Sovyetler Birliği Komünist
partisinin ülkeleri titreten bildirilerinin kaçı aklınızda?
Birbirini yiyip tüketen kaç merkez komite üyesinin ismini
biliyorsunuz? Ya da bu isimlerden bir kaçını bugün çatışma halinde
olan Rus veya Gürcülerden bilen var mı?
Marks ve Engels’in binlerce kitabının içerdiği düşüncelerinin
yüzde kaçı gerçekleşti? Dünyayı Alman ırkının kölesi haline getirmek
için yola çıkan Hitler’in yanmış kemikleri hala Rusların elinde
değil mi?
Hayat yalnızca önemli siyasal iddialar ve davranışlar
doğrultusunda gitmiyor.
Hayat biraz da kendi doğallığıyla akmalı.
Bilmiyorum, minik Kürt çocuklarının Kürdistan isteyen
afacanlıklarını çok sevdim.
Kürdistan’ın dipten gelen dalgasıdır onlar. Bebekten katil
yetiştiren sömürgeci sistemin inadına, bebekten özgürlük isteyen
çocuklar yetiştirmek...
Ne büyük bahtiyarlık!
Türkler fütuhat, Farslar ve Araplar din ve mezhep çatışmalarının
yorgunlarıdır. Bu üç sömürgeci gücün Kürdistan üzerindeki irtifa
kaybı hızlanarak sürecek...
Özgürlüğe ve hayata aç Med yurdunun çocuklarının yükseliş
vaktidir.
Oradan oraya sıçrayıp duran karnı aç bir çekirge değil midir
uygarlık?
Uygarlığın, binlerce yıl önce kaçıp gittiği Mezopotamya’ya geri
dönüşü Med yurdunun özgürlük kıtaları sayesinde olacak. Bunu
hissediyor ve gelecek o güzel günler hatırına içten gülümsüyorum...
O görkemli zamanları görecek olan çocuklara ne mutlu...