Kurdistan, Diyap Ağa ve yeni
sahteler... Türk meclisinde
birçok Kürd bulunmuştur. Ancak Diyap Ağa
Kürdistan tarihinde Türk uşaklığının ve
ihanetin sembollerinden biri olarak özel bir
yere sahiptir. O dönemin ve vekillerin
dışında, sadece Türk meclisinde bulundu diye
ihanetle anılan başkaca da Kürd yoktur.
Nedeni, bu dönemin özelliğinden ve Diyap
Ağanın Türk meclisinde bulunuş şeklinden
kaynaklanır. Devlet sıkışık bir zamanında
Kürdün mecliste ”temsil” edilmesine ihtiyaç
duymuş ve Diyap ağaları meclisine taşımıştir.
Devlet bu dönem meclise almış olduğu
vekilere özel bir rol biçmiş, onları Kürd
ulusal mücadelesine karşı kulanmıştır. Diyap
Ağa bu rolü oynamış bir çok Kürd vekilden
sadece biridir. Bilindiği gibi oynamiş
oldukları işbirlikçi rolleri bittikten sonra
uydurulan bahanelerle birçoğu aynı devlet
tarafından boğazlanmıştır.
Bu Kürd ”temsil” oyununun bir devlet
operasyonu olduğu açıktır. Devlet bu
operasyonla bir yandan Kürdleri kendi
içinden vurur ve birliğini zaafa uğratırken,
diğer yandan da dışarıya bu “işbirlikçiler”
(kürdler işbirlikçi kavramını çok kulanırlar.
Bu kavramın yersiz kulanıldığı görüşündeyim.
İşbirlikçilik bir statüdür. Sınırlı ya da
şekli de olsa bir egemenlik ve efendisi
tarafından tanınma gibi unsurları içerir.
Türk devleti işbirliçi kürd’e bile tahamül
edemiyor. Ortalıkta dolanan işbirlikçi
adayları var, işbirlikçi ise yoktur şimdilik)
aracılığı ile birlik mesajları yollamış,
Kürdlerin türklerle birlikte kalmak
istediklerini yaymıştır.
Değerli Kürd yurtseveri Dr. Vet. M.
Nunuri Dersimi şunları yazıyor: ”Baloda
alevi tarikatına mahsus sema
yapılmakta ve Gazinin yaranlarından olan
Diyap ve Meço ağalar dahi ortaya atılarak ve
<<Şah, Şah>> nidalariyle el çırparak
pervaneye başlamışlardı. Hülasa,
türkün başı olan Gazinin de alevi olduğuna
kanaat etmişlerdi.” Siyasi körlük ve
çıkarcılık, insana ihanetin yolunu
açabildiği gibi Atatürk gibi beş paralık
düşmanları için böylesine utanç verici
durumlara düşürebiliyor.
” Hülasa, türkün başı olan Gazinin” yeni
“yaranlari” da Pervaneye
başlamışlardır. Aysel Tuğluk, Kemalin alevi
olduğu gibi saçmalıklara itibar etmiyor, O,
Kemali ”Uluslaşmada temel direktir.” diye
bağrına basıyor. ”O bir mucizedir,
ölümsüzdür. Uluslaşmada temel direktir.”
diyor. Ayselden Atatürkün direk olduğunu da
öğrenmiş bulunuyoruz. Neyin direğiymiş?
Diğer halkların ve Kürd milletinin imhası
üzerine kurmuş olduğu sunni türk ulusunun
direği! Diyap ağa ne ki! Aponun kemalist
oldukları iftiralariyle kurşuna dizdirmiş
olduğu Kürd gençlerini hatırlıyorum.
Aysel Tuğluk devam ediyor: “Kürtlerin en
büyük müttefiki Türkler… Türklerin Kürtlerin
nezdinde sömürgeci… olarak görülmesinin,…
Batı emperyalizminin işi olduğudur. Bu bakış
açılarında diretmek Kürtleri ise sömürülmeye
götürecek esas neden olacaktır.” Yani ben
Türkler Kürdistanımızı işgal etmişlerdir
dediğimde batı emperyalizminin işini yapmış
oluyorum, ayrıca bunda diretmem de ”
Kürtleri sömürülmeye götürecek esas neden
olacaktır.” Aysel emperyalizmin Kürdleri
sömüreceğinden endişelidir. Haklıdır,
emperyalizm sömürür. Türk ne yapar? Hem
sömürür hem öldürür. Aysel bu gerçeği
kamufle etmekle görevli.
Diyap ağa ile Gazinin yeni yaranları
arasındaki birinci benzerlik Türkün başı
olan Gaziyi yüceltmektir.
İkinci ve canalıcı benzerlik de şudur:
Diyap ağalar sağa sola telgraflar göndererek
Kürdlerin Türklerden ayrılmak istemediğini
yaymaktadır. PKK ve DTP yöneticileri de ayni
kapıya çıkmak üzere emperyalizmi suçlamakta
ve meselemizi biz bize hal edelim önerisinde
bulunmaktalar.
Aysel günah keçisimidir, Neden Aysel?
Neden, Aysel’in Öcalan’ın avukatı (Basına
yansıdığına göre Türk meclisine
seçilenlerden altı kişi Apo avukatıdır.) ve
fikirlerinin taşıyıcısı olmasıdır. Kimin bu
yazılanları Ayselin eline tutuşturduğundan
kuşkumuz yok. Gerçek yazar Abdullah
Öcalan’ın da Aysel’in de patronudur.
Aysel Tuğluk Kemalizmi yüceltirken Kürd
ulusal değerlerine saldırıyor. ” Türk
mutfağını” seviyor, Kürt mutfağında ise
aşırı et buluyor. Kürd kültürüne saldırının
nedeni et imiş. Türk Kemalistlerin Kürd
yemeklerini boykot çağırılarını hatırlatıyor.
Bunları birlikte okuyunca taşlar yerine daha
güzel oturuyor. Demekki Türk mütfağı da
varmış. Öyle ise Aysel bol bol Kadın Budu
Köfte ve İmam Bayıldı yiyebilir.
Tabii ki bunlar da Rumdan, Ermeniden veya
başkasından aşırılmayıp Türk yemekleri ise.
Aysele şunu söylemek lazım: Türklük bir
inkar, yalan ve talan kültürüdür. Türklük,
insan kişiliğinin, değerlerinin ve
yeteneklerinin mezarlığıdır. Türk mutfağı
dediğin de diğer halkların mutfaklarının
gaspıdır. Sana ve patronlarına kutlu olsun.
Şunu da kulaklarınıza küpe edin: Kendi milli
kahramanı Topal Osman adındaki pis katilin
mezarını yıkan bu sistem, sizleri de
kulandıktan sonra bir kenara atacaktır.
DTP’nin Türk seçimine katılmasını
devlet kararlaştırdı
DTP’nin önceki seçimlere katılmamasının
kendi kararı olmadığı sır değildir. Abdullah
Öcalan DTP’nin seçimlere katılıp katılmaması
konusunda belirleyici olmuştur. Bu seçime
bağımsız adaylarla katılması da yine
Abdullah Öcalan’ın kararı ile
gerçekleşmiştir. Bu da gizli saklı bir şey
değildir. Soru şu; Abdullah Öcalan’ın
kendisi karar verebilecek durumda mı?
Devlete teslim olmuş, itirafçı birinin
devletten bağımsız karar alamayacağını
DTP’li yöneticiler, vekiller bilmiyorlar mı?
Bal gibi biliyorlar. Bunun anlamı şudur:
TC’nin içindeki uzantılarını bir tarafa
bırakırsak bile, DTP İmrali üzerinden devlet
güdümlüdür. Esasen yasal sözde Kürd partisi
süreci Fehmi Işıklar ile birlikte devlet
kontrolünde başlamıştır. Bu da sır değil ve
DTP yöneticileri dahil ilgili her kes
tarafından biliniyor. Çıkarılacak sonuç
şudur: DTP’nin seçimlere katılmasını İmrali
üzerinden Türk devleti kararlaştırdı. Bu
vekillerin Türk meclisine taşınmaları da
Dıyap ağalarınki gibi bir devlet
operasyonudur. Bağımsız adaylar apocular eli
ile Türk istihbarat örgütleri tarafından
saptandı. Örneğin: DTP’nin Baskın Oran’a
tavrı, Abdullah Öcalan’ı yönlendiren
güçlerin tavrıdır. Bu, DTP’nin de tıpkı PKK
gibi tabanı Kürd tavanı Kurt bir oluşum
olduğu anlamına gelmektedir. Dolayısı ile
boş şeylere kafa yormak yerine türk
devletinin İmralıya neden gurup kurdurduğu
üzerine düşünmek lazım. DTP’ye gurup
kurdurmakla Türk devleti ne yapmak istiyor?
Bunu anlamaya çalışmak lazım.
Kanımca, devlet Kürd ulusal hareketininin
gelişimini kontrolündeki DTP vb oluşumlarla
bloke ediyor. Bu yapısı ile DTP Kürd ulusal
hareketi önünde önemli bir barikattır.
DTP neyi temsil ediyor?
DTP vekilleri kürd milletinin değil, türk
sözde milletinin ve devletinin vekilleridir.
Bu hem DTP’nin kendisini Türkiye partisi
olarak tanımlaması nedeni ile hem de etmiş
oldukları Türk anayasasına ve devletine
sadakat yemininden dolayı böyledir. (MADDE
80. – Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri,
seçildikleri bölgeyi veya kendilerini
seçenleri değil, bütün Milleti temsil
ederler.anayasa.) Bir yandan Türkiye partisi
(CHP gibi MHP gibi) olduğunu söylemek, diğer
yandan Türk anayasasına ve devletine bağlı
olacağına namusu ve şerefi üzerine yemin
etmek, dolayısıyla, Türk milletinin vekili
olduğunu deklare etmek, sonra da Kürdleri
temsil iddiasında bulunmak izahı imkansız
bir çelişkidir.
Somut durum Kürdlerin Türk meclisinde
temsillerini imkansız kılmaktadır. Türk
meclisi de diğer devlet kurumları gibi
düşman bir kurumdur. Türk ordusunda bulunan
Kürd bir subay veya saker Kürd milletini ne
kadar temsil ediyorsa, meclisteki vekil de o
kadar temsil ediyordur. Türk ordusuna hizmet
veren bir askerin Kürd milletini temsil
iddiasi ile meclisteki vekilin iddiası
arasında hiç bir fark yoktur. Temsil iddiası
veya yalanının, Türk ordusunun veya
meclisinin ayni zamanda Kürd ordusu-meclisi
olduğu anlamına geldiği açıktır.
”Seçilmişlerin” askerden farklı olduğu
sanısı da temelsizdir. Tekrarlayalım,
Kürd’ün seçilme hakı bulunmamaktadır. Bu hak
Türklük önkoşuluna bağlanmış, Türklerden
başkasına tanınmamıştır. Kaldı ki muhtarlar
da seçilmektedirler. Kürd bir muhtarın Türk
devlet sistemi içerisinde Kürdleri temsil
ettiği ne kadar gerçekdışı ise meclise
seçilmiş bir kişinin de Kürdleri temsili o
kadar gerçekdışıdır. Bu yapısı ile Türk
meclisinde Kürdleri temsil iddiasi tehlikeli
bir yalandan ibarettir.
Kürdlerin mecliste ve diğer devlet
kurumlarında temsil olabilmeleri için, ilk
koşul Kürd milletinin eşit ve özgür bir
taraf olarak tanınmasıdır. O zaman Kürdlerin
meclise de her tarafa da temsilcilerini
göndermeleri mümkündür. Unutmamak lazım,
Diyap ağa’nın hain olarak anılmasının en
önemli nedeni Kürd milletini temsil
iddiasidir. Devlet sıkıştıkça bu tür
tuzaklar kuracaktır, Kürd yurtseverinden
beklenen; devletin tuzağını görmek ve
kişisel çıkarları elinin tersi ile itmektir.
DTP AKP’den farklı bir şey mi söylüyor?
Bir çok kişi Erdoğan’ın “tek millet, tek
devlet, tek bayrak” sözlerine takılmakta.
Şaşırıp kalıyor insan! AKP Kürdistan’ı işgal
altında tutan devletin iktidar partisi,
Erdoğan da Başbakanıdır. AKP bu devleten ve
Kürdistan’ın işgalinden ayrı olarak
düşünülebilir mi? Sorulması gereken soru
şudur: DTP “tek millet, tek devlet, tek
bayrak” konusunda AKP ve Erdoğandan ve hatta
MHP ve CHP den farklı bir şey mi söylüyor?
Hayır. DTP de aynen “tek millet, tek devlet,
tek bayrak” diyor. Hatta son zamanlarda daha
da ileri giderek Kürdistanın Güneyini de bu
devletin sınırları içine katıyor. (Aysel
Tuğluk’un Türk basınında çıkan yazılarına
bakılabilir) Denebilir ki Aysel Tuğluk
DTP’yi temsil etmiyor. Kim temsil ediyor?
Neden sesi çıkmıyor? Aysel Tuğluk’un
görüşleri DTP’nin gerçek görüşleridir.
Sorulması gereken diğer soru da şudur:
DTP neden Suriye ve İran işgalı altındaki
Kürdistan parçalarını değil de Kürdistanın
Güney parçasını Türkiye toprağı olarak
görüyor? Tuğluk’un vekil arkadaşları bu
sözlere sessiz kalarak bir tür
onaylamıyorlar mı?
Türk devleti en büyük düşmandır
Sami Abdurrahman, AFP'ye verdiği ve
'Kurdistan Observer' internet sitesinde de
yayımlanan demecinde, Bağdat ile Ankara'yı
karşılaştırdı ve şunları kaydetti:
'Saddam birçok insanımızı öldürdü ve hala da
öldürebilir. … Türk işgali,
insanlarımızın umutlarını ve isteklerini
boğmayı amaçlıyor.'
25.02.2003 hurriyet.com.tr
”Diğer önemli olan ise terörist
örgütlere, terörle bir yere
varamayacaklarını kararlılıkla göstererek,
terör örgütünün başarı umudunu kırmak ve
yok etmektir.”
19-07-2005 Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral
İlker Başbuğ
Kürd milletinin en büyük düşmanı Türk
devletidir. PKK ve DTP’nin kardeşlik
ninnileri, 500 yıllık Türk-Kürd ittifakı
yalanları, Kürdleri aldatmaya yönelik TC
kaynaklı propagandalardır.
Kürd milletini yok etme siyasetinın
kökleri Osmanlılara, Türçülük cereyanlarının
ortaya çıkmasına kadar gider. Bu siyaset
İttihat ve Terakki çetelerinin
politikalarında önemli bir yer tutar.
Kemalist cumhuriyet ile birlikte çok daha
sistemleşmiş, devletin temel stratejisi
haline gelmiştir. Böylece Kürd milletini yok
etme yol ve yöntemlerinin saptanması için
uzmanlara araştırmalar yaptırılmış, raporlar
hazırlatılmıştır. Atatürk’ün Saddam’ın
katliamlarını fersah fersah aşan yıkıcı
Kürdistan seferleri bu döneme denk
gelmektedir. Tüm bunlara rağmen DTP
yöneticilerinin Atatürk’ü yüceltmelerini
türk ajanlığından başka türlü anlamamıza
imkan kalmıyor.
Kemalist cumhuruyetin kuruluş yıllarında
Türk milleti diye bir millet
bulunmamaktadır. Osmanlıdan arta kalan 30
civarında farklı etnik guruptan ve Kürd
milletinden adına türk dedikleri sunni bir
millet yaratılmak böylece cumhuriyete bir
millet bulmak istediler. Bu süreçte, diğer
halklar gibi Kürd milleti de kemalist
diktatörlüğün Türklük dayatmasına ve
asimilasyon siyasetine hedef oldu. Bu
siyaset, Kürdün çelikten iradesine çarpıp
başarıya ulaşamadı ise de hala devam
etmektedir. Kemalist devletin bütün
yasaları, siyasetleri ve çabaları bu temel
stratejiye göre oluşturlmuştur.
Kürd milleti milli haklarına kavuştuğu
anda türk milleti yalanı tümden çökmüş
oluyor. Devletin olaya ölüm kalım meselesi
olarak bakması ve Kürd milletini tümden
inkar etmesi bu nedene dayanıyor. Bir çok
Kürd bu gerçeği maalesef hala göremıyor.
Türk devletinin bu siyasetinin sonucu
olarak şu anda Türkiyede milyonlarca gizli
Ermeni, Musevi vb. insan bulunmaktadır. Din
değiştirmiş, böylece canını kurtarmayı
türklüğe sığınmakta bulmuş bu insanlar, bu
cehenemden kurtulacak günü beklemektedirler.
Ayrıca diğer tüm guruplar da ulusal
kimliklerini gizlemek yada inkar etmek
durumunda bırakılmıştır. Örneğin, Lazistanda
Temel ve Fadime isimlerinin yaygın olduğu
biliniyor. Son istatistikler bu isimlerin
büyük bir azalma hata yok olma sürecine
girdiğini gösteriyor. Nedeni belli değil mi?
Kürd ulusal mücadelesi diğer bütün halkların
gerçek kimlikleri ile sahaya çıkmalarına
ortam hazırlıyor.
Kürd milletini, başka halkları ayırırsak
bile bir Arap, bir Fars milleti var olmaya
devam edecektir. Türklük öyle değil, başka
milletlerin-halkların inkarı-imhası üzerine
”kurulu” sunni bir olay. Yani türklük
başkalarının kanı ile beslenen gerçek bir
canavardır desek abartı olmaz herhalde. Türk
sömürgeciliğini Kürdistan’ı işgal etmiş olan
diğer sömürgecilerden ayıran temel özellik
budur.
Abdullah Öcalan takımının piyasaya
sürülmesini Kürdü yok etme sıyaseti ile
birlikte ele almak gerektiğini düşünüyorum.
Yine türklerin bu konuda başarılı bir oyun
kurduklarını ve önemli mesafe aldıklarını
düşünüyorum. Kuzeyde türkler Güneyde ise
Saddam Kürdlere tarihlerinin en sorlu
dönemini yaşatıyorlardı. Hesapta olmayan
gelişmeler oldu. ABD düşmanlığı altında da
bu gerçeklik yatmaktadır.
Türk devletinin Kürd’ü yok etme
stratejisi Türklerin hesaplayamadıkları iki
önemli uluslararası gelişme ile işlemez hale
geldi. Bunlardan biri Sovyetlerin çözülüşü
diğeri de Saddam’ın Küveyte saldırısıyla
başlayan ve ABD’nın bölgeye farklı bir
şekilde gelip yerleşmesi sürecidir. Böylece
türk devletinin Kürdleri istediği gibi
boğazlama olanakları darbe aldı.
Sovyetlerin çözülüşü ile başlayan dünya
çapındaki gelişmeler, Türk faşizminin kitle
temellerinde önemli tahribatlara neden oldu.
Gürcü, Çeçen, Boşnak ve benzeri gurupların
Türk faşizmine olan bağlılıklarından
kuşkular duyulmaya başlandı. Türk faşizminin
içine düşmüş olduğu paniğin önemli bir
nedeni de bu, diğer bir neden de Batı ve
ABD’ye satmaktan zevk duydukları
jeostratejik konumları eskisi kadar para
etmez oldu. Böylece Türk devlet sınırları
içersinde en kalabalık nufusa sahip olan
Kürd milletinin türk faşizminin hedefi
haline gelmiş olması da anlaşılırdır.
Kürd milliyetçiliği ve anti
emperyalizm
PKK ve DTP yöneticilerinin sık sık
kulandıkları kavramlardan biri ilkel
milliyetçilik veya yeni adı ile etnik
milliyetçiliktir. Bu kavramların Kürd
milliyetçiliğini aşağlamak amacıyla Türk
devleti tarafından uydurulmuş psikolojik
savaş kavramları olduğunu belirtmemiz lazım.
Bu baylar milliyetçi olmadıklarını söylese
gayet tabii ki sorun yok. Türk
sömürgeciliğine ve işgaline karşı olmak için
milliyetçi olmak zorunlu değil ve milliyetçi
olmadığı gerekçesi ile insanları suçlamak ya
da eleştirmek doğru değildir. Ancak
milliyetçiliğe ilkel, etnik sıfatlarını
takarak Kürd yurtseverliğini aşağılamak ve
saldırmak farklı bir şeydir. Dikkat edilirse
türk milliyetçiliği, ”kemalist
milliyetçilik” ve hatta diğer egemen ulus
milliyetçilikleri ile ilgili bu terimler
kulanılmıyor. Söz konusu olan Kürd olunca
milliyetçilik ya ilkel ya da etnik gibi
itici ön takılar kazanıyor.
Yıllar önce Türk Milli Güvenlik
Kurulu’nun Kürd nüfus ve milliyetçiliği için
tedbirler düşündüğünü hatırlamak gerekiyor.
DTP yöneticilerinin solculuğa sığınmaları
boş bir palavradır. Solculuk Kürd
milliyetçiliğine karşı olmayı değil, aksine
düşmana karşı milliyetçilerle mütefik olmayı
gerektiriyor. Kısaca ve açıkça belirtelim ki
Kürd milliyetçiliğini aşağılamak ve karşı
çıkmak Türk ajanlarından başka kimsenin
üzerine vazife değildir.
Emperyalizm karşıtlığına gelince, ben de
emperyalizme ve kapitalizme karşıyım.
Ulusal, cinsel eşitsizliğe ve baskıya,
sömürüye ve adaletsizliğe karşıyım ve
bunların kuşağımız Kürd yurtseverliğinin son
derece yerinde ve müşterek değerleri olduğu
görüşündeyim. Öyle ise emperyalizme karşı
olmakta bir sorun olmazsa gerek diye
düşünülebilir. Maalesef! Emperyalizme
’’karşı olmak’’ ile karşı olmak arasında
küçük bir fark var. Nedir bu fark?
Abdullah Öcalan’ı izleyenler bilirler,
bütün avukat görüşmelerinde lafı evirip
çevirip ABD, İngiltere ve İsrail’e getirir,
bunların ne kadar tehlikeli ve güvenilmez
olduklarını, Kürd-Türk çatışması peşinde
olduklarını söyler. Arada bir sözü
Yunanistan’a, Rusya’ya getirir, yine Ermeni
emellerinden falan söz eder ve nerede ise
bütün dünyayı 500 yıllık Türk-Kürd
ittifağını bozmaya çalışmakla suçlar;
Kürdleri ”dış güçlerden” uzak durmaya
çağırır. Türklerin ”türkün türkten başka
dostu yoktur” yargısı Abdullah Öcalan’da
güçlü bir şekilde mevcuttur.
DTP’li yöneticiler ayni paralelde laflar
eder, solcu olduklarını söylerler. Madem
solcu, ABD’ye de İsrail’e de düşmanlık
yapması normal.
Kürdistan’ın bütün dağlarına taşlarına
”ne mutlu türküm diyene” sloganları
yazılıdır. Bunları ABD mi yazdı?
Kürdistanda devlet eli ile uyuşturucu ve
fuhuş örgütlendirilmekte ve teşvik
edilmektedir. Kürdler ülkelerinden
sürülmekte; Kürd çocukları tinerci
yapılmakta ve köleler gibi bedava iş gücü
olarak kulanılmaktadır. Bunları ABD,
İngiltere veya İsrail mi yapmaktadır? Batıya
sürülmüş Kürdlere gözü dönmüş ırkçılar
saldırtılmakta, linç sahneleri ile Rumlara,
Ermenilere yapılmış alçaklıkların provaları
yapılmaktadır. Tüm bunları kürdlere reva
gören emperyalistler mi dir? Kürdlerin, çok
yerinde olarak, sözde vatandaş olduklarını,
ne mutlu soysuzum demedikleri için
düşman olduklarını ve düşman kalacaklarını
bildirilerle emperyalizm mi ilan ediyor?
Bütün bunlar olurken DTP, Türklerle
birlikte ABD’ye karşı gösteriler yapıyor.
Silopi’de emperyalizme karşı mitingler
düzenliyor. Diğer yandan Amed’te, Şırnak’ta
ABD ve İsrail karşıtı gösteriler yapılıyor
ise bu ne biçim anti emperyalizmdir? Bu Türk
üsulü anti emperyalizmdir ve Türk devletinin
isteği ve desteği ile yapılan anti
emperyalizmdir. Bu Türk üsulü anti
emperyalizmin Kürdistan tarihinde izleri
mevcuttur.
Kürdleri büyük güçlerle karşı karşıya
getirmek bir devlet politikasidir.
Osmanlı-Rus savaşlarında Kürdlerin ittihat
ve terakki çeteleri tarafından kulanılmaları
bu siyasetin sonucudur. Yine Allah-u Ekber
dağlarında onbinlerce Kürd’ün telef edilmesi
ayni siyasetin ürünüdür. Türkler hala
Allah-u Ekber dağlarına bayrak dikiyor ve
timsah gözyaşları döküyorlar ise de tarihi
gerçekler yerinde duruyor.
Kore savaşı da Türk devletinin
emperyalizme uşaklığını belgeler
niteliktedir. Bu da Türk üsulü anti
emperyalizmin nemenem şey olduğunu
açıklamaktadır. Bu savaşta da maalesef Kürd
gençleri seçilerek kulanıldı ve türk
çıkarları uğruna ülkelerinden uzakta yok
edildiler.
Ayrıca, Şeyh Mahmut Berzenci’nin
İngilizlerle karşı karşıya gelmesinde bu
türk siyasetinin etkilerini araştırmak
önemlidir. Türk devleti Kürdistan’ın
güneyindeki Kürdleri İngilizlerle
çatıştırmak için yalan vaadlerde bulunmakla
yetinmeyip Kürdistanın bu bölgesine Özdemir
Bey gibi ajan provokatorlarını de
gönderdiler. Amaç, Kürdleri, bölgeyi
düzenleyecek en büyük güç -İngilizler- ile
çatıştırıp safdışı etmek idi. (Dr. Suat
Akgül-Sahir Uzel, Musul – Kerkük Harekatı
isimli kitaba bakılabilir.)
Son anti emperyalizm palavraları da
aslında eskisinin tıpkısıdır. Öz itibariyle
Kürd ulusal hareketini tasfiye etmek için,
Kürdleri kendi gerçek düşmanlarını bir
tarafa bırakarak büyük güçlerle karşı
karşıya getirmek ve böylece mücadelelerini
boşa çıkarmaktır.
DTP yöneticilerinin ”solcu”luklarının
yine anti emperyalisliklerinin Türk
devletinin bu siyaseti ile birlikte
düşünülmesi anlam kazanıyor. Yine PKK ve DTP
yöneticilerinin Mihri Belli ve benzeri türk
devlet solcuları ile birlikte Saddam’la
dayanışma gösterilerine katılmaları anlam
kazanıyor. Ve son olarak DTP’nin Silopi
çıkarması anlam kazanıyor.
2007 Seçiminin olumlu yanı
2007 türk seçimlerinin olumlu yanı Naci
Kutlay ve Mahmut Alınak’ın seçilmemiş
olmaları olsa gerek. Naci’nin pratiği Kürd
ulusal hareketine düşmanlık pratiğidir.
O’nun İmraliye yanaşması bilinçlidir ve
Kürdistan yurtsever hareketine düşmanlığıyla
ilişkilidir. Ayrıca, Naci daha önce ırkçı
kemalist CHP den aday olarak türk meclisine
girmeye çalışmış, başarısız olmuştur.
Kürdlerin sırtından ve Kürd ”temsilci”
sıfatı ile egosunu tatmin edememiş olması
iyi olmuştur. Kulakları çınlasın Şerafettin
Elçi de Deniz Baykalın CHP’sinden Türk
meclisine girmeye çalışmıştı. Hala Dewrêşê
Sado’nun da kurucuları arasında bulunduğu
partisi ile bize demokrasi getirme gayreti
içersindedir.
Mahmut Alınak ise yurtsever bir kürdtür.
O, türk meclisine ve yeminine yakışmaz,
O’nun yeri Kürd halkının yanıdır. Böyle
insanların imrali pisliğine örtü vazifesi
görmeleri günahtır. Seçilememiş olması Kürd
halkının kâr hanesine yazılmalıdır.
Vekil mi esir mi?
Sonuç olarak, DTP grubu yedi kocalı
hürmüze benzetilebilir. Bu gurubun siyaseti
olmaz; özgürce düşünemez, plan, proğram
oluşturamaz; hele demokrasi getirmek gibi
büyük iddialar boyunu aşar.
Son avukat görüşmesinde belirtildiğine
göre gurubun görevi, Abdullah Öcalanın burun
akıntısını, şurasının-burasının kaşıntısını
Türk meclisine taşımaktır.
Ali Haydar Kaytan ise kimlik veriyor, ”
Sen kapıları kapatıyorsun, ama onlar Türkiye
yurtseverliğinin hatırı için bacadan içeri
giriyorlar.” deyip vekillerin türkiye
yurtseveri olduğunu hatırlatıyor. Aynen Doğu
Perinçek, Mahir Kaynak , Mihri Belli, Mehmet
Ağar ve Deniz Baykal gibi ”türkiye
yurtseveri”, ne eksik ne fazla.
Mustafa Karasu da ” Kürt özgürlük
hareketinin bastırılmasında koordinatörlük
yapacak bir Cumhurbaşkanına oy vermek bu
bastırmaya suç ortaklığı yapmak olur” diyor.
Dolayısiyle gurubun görevi, kimliği ve nasıl
oy kulanacağı PKK büyükleri tarafından
belirlenmiş bulunuyor. O da söylenenleri
aynen yapacaktır.
Bununla kalsa iyi, bir de Türk basını var
sırada. DTP üzerinden Kürd halkına karşı
yoğun bir psikolojik saldırı sürdürüyor.
Terör estiriyor. DTP ise şaşkın,
birlik-bütünlük, ”kardeşleşme” mesajının
bini bir para. Karşısındaki Kürd değil ki
efelensin!
DTP İmralı’nın, Kaytan’ın, Duran
Kalkan’ın ağzına bakmaya mahkumdur. O halde
vekillerin Apo’nun, Haydar’ın ve
benzerlerinin esiri oldukları tesbit
edilebilir. Bu esirlerin görevi, devletin
Apo’ya, Apo’nun da kendilerine verecek
emirleri kölece yerine getirmek olacaktır.
Sistem budur.
Bazı kimseler Aponun, Kaytan’ın vekilleri
tanımlayamayacağını iddia edebilir, doğru
değildir. Vekilerin ne olduklarını ve ne
yapmaları gerektiğini Kaytan, Apo vb tayin
ve tarif edeceklerdir. Vekillerin bunları
geri çevirmek gibi bir iradeleri asla
yoktur. Bu nedenle DTP gurubundan Kürd
milletini temsil etmesini beklemek, Kürd
halkında böyle bir beklentinin oluşmasına
neden olmak, düşmanın oyunlarına zemin
hazırlamaktır. |