DTP başkanı Ahmet Türk , soyadının Türk
olmasını bir mazaret olarak görmüyor ama kürdistan halkları bundan utanç
duyuyor.
Silo CakirBir halkın lideri.
mesela ALMAN devlet başkanı soyadın HANS öztürk diye koymaz.
Aynı biçimde bir italyan kendi soyadını Luciano FRANÇOİS diye koymaz.
Ama ne yazık ki bizim kürd liderleri ne yaptığını bimiyor!!!!
Kürd Siyaseti uyanmalıdır.
Nesnel koşulları değiştirmek ve bu nesnel koşulları 100 yıldır bu kadar
Kürdlerin lehine dönüşmemiş olduğu gerçeği ile hareket etmeli.
Dünya konjonktürünü belirleyen güçlerin bu coğrafyada sınırların
koruyuculuğunu yapanları ezerek yeni sınırlar yaratmayı önüne koyup
coğrafyada müdahalelerde bulunduğu süreçte, bu siyasi aktörler Kürtçülük
adına ilhakçı devletlerin sınır bekçiliğinin siyasetini üretmektedirler
ve bu olumlu objektif koşullara rağmen Kürdler (Güney Kürdistan'daki
durumu saymazsak) her açıdan tarihlerinin en kötü durumunu yaşamaktalar:
siyasi, ekonomik, kültürel, ahlaki ve daha birçok açıdan tarih boyunca
bu kadar geri bir düzeye gelmemişlerdi. Bu iddiamı destekleyecek
yüzlerce veri sunabilirim ama yazının konusu, bu değil. Bunun aksini
iddia eden muzaffer Romalı komutanlar aksi doğrultuda bir iki veri
sunarlarsa bu beni üzmez, aksine sevindirir
Bu ayrılığa nelerin neden olduğunu söylememize şimdilik olanak yok.
Çünkü herkesin ayrı bir nedeni vardır. Çoğunlukla yapay oldukları da
gözden kaçmıyor. Eski geri ya da yeni ileri bir paradigma kurabilen
kavramlardan tümden kopuk, geçiş dönemlerine özgü bunalımlı ve
yalpalanmalara açık argümanlar çerçevesinde dolanan dilleri, onları
belli bir eğilim sınıflandırmasına ya da ideolojik kategoriye dahil
edilmelerini güçleştiriyor. Ama şu kesin ki, bu suni ayrımlar
Kürdistan'daki gerçek ayrışmanın önünü kesmeye ve asıl ayrımları
manipüle etmeye yaramaktadır. Kürdistan'da her düşünce pek ala kendi
aidiyetini koruyarak ulusal taleplerde buluşabilir. Ne var ki ayrım
noktaları net olmalı. Ayrım noktaları net olmalı ki ortak noktalarda
birlikte hareket edilebilsin. Ancak Kürdistan'daki netsizlikte, ideoloji
bir yanılsama işlevi görmektedir. İdeolojiler siyasi iktidar hedefi ve
şekli üzerinde ayrışır; siyasi iktidar hedefi aynı zamanda ittifakların
da temelidir. Ülkesinde devlet olmayı hedeflemeyen komünist, liberal,
İslami vb. tüm ideolojik ayırımlar bir yanılsama ve iliziyondur aynı
zamanda: Ezen ulusun kendini sürdürme siyasetenin bir parçasıdır. Ancak
siyaseten Kürdistan devletini hedefleyenlerin, devletin şekli konusunda
ideolojik ayrımları olur. Bu ayrışma ile oluşan ideolojiler kendini
farklı parti olarak örgütler ve diğer partilerle ittifak yaparlar. Ancak
Kürdistan'da bunun tam tersi gelişmeler olmuştur: Tarafların sahip
oldukları ideolojik ilkesizlikler ittifak ve birlik ilkelerinin tayin
edilmesini etkilemiştir. Böylelikle ilkesiz ittifak ve birlikler, ölü
yapılar olarak ortaya çıkar çıkmaz başka sorunlarla karşılaşarak kısa
sürede işlevsizleşip çözülmüşlerdir. Sürekli birlik adı altında yapılan
girişimler mantıksal olarak daha fazla ayrışmaların ortaya çıkmasına yol
açmıştır. Birlik ilkeler çerçevesinde gelişir; bu yüzden birlik içinde
herkesin hedef ve ilkelerini netleştirip kendi rengiyle ulusal birliğin
bir parçası olması beklenmelidir.
Soru şu; Abdullah Öcalan'ın kendisi karar verebilecek
durumda mı? Devlete teslim olmuş, itirafçı birinin devletten bağımsız
karar alamayacağını DTP'li yöneticiler, vekiller bilmiyorlar mı? Bal
gibi biliyorlar. Bunun anlamı şudur: TC'nin içindeki uzantılarını bir
tarafa bırakırsak bile, DTP imrali üzerinden devlet güdümlüdür. Esasen
yasal sözde Kürd partisi süreci Fehmi Işıklar ile birlikte devlet
kontrolünde başlamıştır. Bu da sır değil ve DTP yöneticileri dahil
ilgili her kes tarafından biliniyor. Çıkarılacak sonuç şudur: DTP'nin
seçimlere katılmasını imrali üzerinden türk devleti kararlaştırdı. Bu
vekillerin türk meclisine taşınmaları da Dıyap ağalarınki gibi bir
devlet operasyonudur. Bağımsız adaylar apocular eli ile türk istihbarat
örgütleri tarafından saptandı. Örneğin: DTP'nin Baskın Oran'a tavrı,
Abdullah Öcalan'ı yönlendiren güçlerin tavrıdır. Bu, DTP'nin de tıpkı
PKK gibi tabanı Kürd tavanı Kurt bir oluşum olduğu anlamına gelmektedir.
Dolayısı ile boş şeylere kafa yormak yerine türk devletinin İmralıya
neden gurup kurdurduğu üzerine düşünmek lazım. DTP'ye gurup kurdurmakla
Türk devleti ne yapmak istiyor? Bunu anlamaya çalışmak lazım.
Kanımca, devlet Kürd ulusal hareketininin gelişimini kontrolündeki DTP
vb oluşumlarla bloke ediyor. Bu yapısı ile DTP Kürd ulusal hareketi
önünde önemli bir barikattır.
Turk ve araplar kurdleri kandirmaya devam ediyor, halbuki kurdlerin
degil onlarin bize ihtiyaclari vardir.
Bir ülkeyi sadece bir ırktan oluştuğunu iddia etmek dünyanın hiçbir
demokrasisinde bir örneği daha yoktur, zaten bu demokrasi anlayışıyla
çelişen bir durumdur!”Bilinmelidir ki süreç eskisi gibi değil
değişmiştir. Kaçınılmaz olan halkların yararına olan demokratik
gelişmelere kucak açılmasıdır. En başta Kürtler hep basında ve
kamuoyunda ifade edildiği gibi kardeşçe sahiplenilmelidir. Halklar
arasında tırmandırılmaya çalışılan etnik çatışma ortamı ve suni olarak
yaratılmaya çalışılan “milliyetçilik” Türkiye'ye bir şey kazandırmaz,
aksine çok şey kaybettirir. Bu nedenle, içi boş sloganlarla çeteleşme
kültürü ile hegamonik bir güç gösterisine dönüştürülmeye çalışılan bu
süreç iyi tahlil edilmelidir. Türkiye'deki demokrasi güçlerinin bu
süreçte aktif rol alamayışı da ne yazık ki şoven güçleri
cesaretlendirmektedir. Demokrasi güçleri ortaya çıkan bu siyasi boşluğu
iyi değerlendirilmeli ve sürece müdahil olmalıdır.
Türkiye'de halkların bir arada yaşamasının eşit, demokratik bir ülke
özlemi, mevcut politikaların terk edilmesiyle mümkün olabilir. AB'ne
göstermelik olarak sunulan kimi “demokratik adımların” yarım saatlik
Kürtçe TV yayını, Kürtçe kurs gibi alt yapısı oluşturulmadan ve ekonomik
hiçbir destek sağlanmadan, gerçekçi olmayan kimi adımların yaşam bulması
oldukça güçtür. Örgütlenme özgürlüğü, Kürtlerin ve doğal meşru olan
anadili, kimliği, Kürt halkının varlığı önündeki tüm yasal-anayasal
engeller kaldırılmalıdır. Düşünce ve örgütlenme özgürlüğü çerçevesinde
tüm bu haklar yasal-anayasal güvenceye kavuşturulmalıdır.
“Dünyada aklı başında hiç bir topluluk esaret altında yaşamak istemez…”
Bu realiteyle Güney Kürtlerin federal bir devlet istemeleri BM'in
tüzüğünde ve programında olan Azınlık Milletlerin Konumu Ve Ulusların
Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı Ilkesine aykırı bir duruş değildir. Bu
nedenle Kürt sorununu siyasal çözüme kavuşması için hem Orta Doğu'da ki
devletlerin (Türkiye-Iran-Suriye'nin) hem de ABD-AB'nin temel görevleri
arasındadır. Türkiye'nin AB'ne girme şansı da Orta Doğu'nun yeniden
yapılanması da Kürt Sorununun yasal-anayasal bir çözüm getirilmesine
bağlıdır.
|
Me di vê belavokê de
çareserîya pirsa kurd û Kurdîstanê danîye ber çavan. Em bang û gazî li
kes, sazî, rêxistin, rewşenbîr, tezgeh û tendensên sîyasî, demokrat û
humanîst dikin ko piştgirîya banga me bikin.
Berdewam>>>
|